29 Ocak 2011 Cumartesi

''SENİ KABUL EDİYORUM'' Diyebilmek Zordur


Hepimiz zaman zaman kırılmış, kızmış, gel gitler yaşamışızdır...karşımızdakinin kim olduğu şu an için önemli değil..aileden biri olabilir, dostlardan biri, bir sevgili hatta...daima kendi açımızdan bakıp yaşananlara, kendimiz için değerlendirir ve kırılganlığı çoğaltırız...gerçek bu...ama bu gerçek bizim olması gerekenden daha fazla üzülmemize, kırılmamıza ve çoğu zaman içimizde onarılamayacak yaralar açılmasına neden olur...
Kişisel gelişim yazılarının meraklısı bir kırılgan olarak ben de yeni yeni öğreniyorum ki aslında insan ne yapıyorsa kendisine yapıyor...başkası yüzünden üzülmek bile kendimizden bir çok şeyi alıp götürüyor...
Az önce okuduğum ve aşağıda okumanızı tavsiye ederek paylaştığım yazı içsel bir hesaplaşma belki de...kendimize doğruları itiraf etmedikçe, karşımızdakinin yerine koyamadıkça üzüntü katlanmaya devam edecek...ve o kadar büyüyecek ki düşüncelerimizin çoğunu kaplar hale geldiğinde günlük hayatımızı etkilemeye başlamış olacak...
İtiraf edelim ki hepimiz en çok sevdiğimiz kişiye kırılır, en büyük yarayı ondan alırız...hayatımızdan çıkarmak da bir o kadar zor olur...bize zarar vermesini önlemenin en güvenli yolu onu kendi yolunda bırakabilmek ve affedip kendi hayatımıza sağlıklı bir şekilde devam edebilmektir..
Kolay olduğunu asla söyleyemem ama gerçekleştirene dek iç huzuru sağlamış olamayız...
Başkaları için değil kendimiz için yaşamayı öğrenmeye başlamanın belki de en doğru zamanı şu an...
Lütfen vaktinizi ayırın ve okuyun ne demek istediğimi çok daha iyi anlatabilmiş olacağım...


''Seni kabul etmeyi seçiyorum.
 Bu sefer seni affetmiyorum.
 Senin için üzülmüyorum.
 Sana kırılmıyorum. 
Sinirlenmeyen beni sinirlendirmeni, tanımadığım öfke duygusunu içimde yeşertmeye başlamanı kabul etmiyorum bu sefer. 
Bu sefer seni kabul ediyorum. 
Tanrı yardımcım olsun ki, ruhum ve zihnimin onayladığı bu karara tüm hücrelerim de katılsın istiyorum.
 Seni, senin için affettiğimi düşünüyordum. 
Sana, senin için üzüldüğümü sanıyordum. 
Beni kırdığını, kızdırdığını sanıyordum.
 Şimdi seni, benim için kabul ediyorum.
 Sana ruhumun elini uzatıyorum. 
Sana yüreğimi sonuna kadar açıyorum, sadece kendim için.
 Kirlerimi temizlediğimi zannediyordum, tortuların bana yaptığını fark edinceye kadar. 
Çoğalmalarına izin vermiyorum, beni başkalaştırmana karşı çıkıyorum. 
Bana ne öğretmeye çalıştığını ancak seni kabul ederek anlayabileceğimi biliyorum.

Hayatımsın, hayatımdasın.
 Ve seni hayatımda tutmaya devam etmek istiyorum.
 Kendim için, aynı köklerden geldiğimiz için, dalımı kaybetmemek için. 
Senin için yapabileceğim hiçbir şey olmadığını anladım, ta ki sen isteyene kadar. 
Artık haddimi aşmıyorum. 
Seni olman gereken yere teslim ediyorum. 
Senin için endişelenmiyorum.
 Olman gereken yerde, olman gerektiği kadar güvende olduğunu biliyorum.

Seni kabul ediyorum. 
Senden aldığım zararları da teşekkürlerimle kabul ediyorum.
 Bana öğretmeye çalıştığına minnettarım. 
Neredeyse beni öldürmeye uğraştığını düşündüğüm anlardaki kızgınlıklarım, hasta olduğunu yetersiz olduğunu düşündüğüm anlardaki acımalarım, büyük davranmam gerektiğini düşündüğüm anlardaki aflarım, sana inemeyeceğimi düşünerek seni kaldırmaya çalışmalarım için özür dilerim. 
Seni,  -birliğin içinden çekip herkesten daha çok sevdiğimi sandığım, evrene hadsizlik yapıp senin için en iyisini bilebileceğimi, seni herkesten çok koruyabileceğimi sandığım için özür dilerim. 
Hep iyi taraf olup sana kötüyü bıraktığım için, her olumlama sözcüğüm, her öğüdüm, sana uymayan her bakış açım, sana benzemeyen her yanım için özür dilerim. 
Haksızlığa uğradığımı düşünüp, kendimi kurban saydığım için özür dilerim. 
Tüm bu egolarım ve bunların tam olarak yeni farkına vardığım için özür dilerim. 
Aslında uzun zamandır farkında olduğum halde, ne yazık ki içselleştiremediğim için özür dilerim. 
Oyununa geldiğim, öğrenimimi uzattığım için üzgünüm.

Seni, tam da sen olarak kabul ediyorum ve tam da ben olarak. 
Seni hayatımda tutmak istiyorum. 
Yaptıklarına değer vermiyorum, sözlerine anlam yüklemiyorum, düşüncelerini önemsemiyorum, hissettiklerine saygı duymuyorum artık. 
Sadece sana saygı duyuyorum. 
Sadece seni seviyorum. 
Hepimizden biri olduğun için… 
Benim köklerimden olduğun için… 
Ve kendimi sevdiğim, kendime saygı duyduğum için.
 Egosu azalmış bir benle seni kabul ediyorum…''        

(Emel Ergün)




27 Ocak 2011 Perşembe

AFFETMEK VE UNUTMAK ÜZERİNE



AFFETMEK VE UNUTMAK NEDEN ZORDUR??

Sizin de dahil olduğunuz her ilişkide, karşı tarafa kızmanıza ya da karşı tarafın size kızmasına neden olacak bir olayın yaşanması kaçınılmazdır.

Şüphesiz, hepimiz “affetmek ve unutmak” deyişini duymuşuzdur; ama biz “affetmenin ve unutmanın” işinize yaramadığına inanıyoruz. 

Bizce, pek çok durumda aslında unutmazsınız; işte nedeni, 

Hiç fark ettiniz mi, birşeyi “unutmak” için ne kadar uğraşırsanız, sonuçta ona o kadar odaklanırsınız. 

Biri size “Maviyi düşünme”, “Maviyi düşünme”, “Maviyi düşünme” derse, ne kadar uğraşırsanız uğraşın, büyük ihtimalle, gözünüzde maviyi canlandırmaktan ve maviyi düşünmekten kendinizi alıkoyamazsınız. 

Aynı şey, duygusal boyutu olan olumsuz bir durumu “unutma”ya çalıştığınız zaman da olur.
  
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, basitçe unutamazsınız.
  
Affetmek ya da unutmak yerine, affetmeniz ve sorunun sizden uzaklaşmasına izin vermeniz gerektiğine inanıyoruz. 

Pek çok insan, eşi tarafından aldatıldığında, o ya da bu şekilde kötü muameleye maruz kaldığında, duygusal olarak incindiğinde ve sevilmediğini ya da kendisine değer verilmediğini hissettiğinde, nasıl affedebileceğini bilmek ister. 

Deneyimlerimize göre, bir ilişkiyi düzeltmek, affetmenin ötesinde bazı şeyler gerektirir. Sorunun sizden uzaklaşmasına izin vermeniz de gerekir. 

İyi de neyin uzaklaşmasına izin vereceksiniz? 

Birini affetmekte zorluk çektiğiniz durumların çoğunda, sanki sizi tutan birşey vardır. 

Bu durum, genellikle, haklı çıkma, onurlandırılma, doğru olma ve hakkını koruma ihtiyaçları; intikam tutkusu ve korkudan kaçamama şeklinde kendini gösterir. 

Öyleyse, birşeyin sizi tuttuğunu hissettiğinizde esasen yaptığınız, size bir şekilde hizmet eden, ama ilişkiyi düzeltmeniz konusunda adım attırmayan birşeye takılıp kalmaktır. 

Eckhart Tolle, “Ş.i.m.d.i’nin Gücü”nde, olumsuzluktan nasıl kurtulunacağını anlatır. Aynısının, körü körüne bağlılıklardan kurtulmak için de geçerli olduğuna inanıyoruz. 

Tolle’un yanıtı şöyle: “Onu bırakarak. Elinizde tuttuğunuz bir parça kızgın kömürü nasıl bırakırsınız? Taşıdığınız ağır ve yararsız bir bavulu nasıl bırakırsınız? Acı çekmek ya da bu yükü daha fazla taşımak istemediğinizi anlayarak ve sizden uzaklaşmasına izin vererek.” 

Bunu yapmaya karar verin yeter...

Aşağıda, açıklamasıyla birlikte, “39 Günlük Affediş Duası” yer alıyor. İşe yarıyor!

“39 gün boyunca her gün, tek başınıza iken ve gizli olarak, aşağıdaki sözleri söyleyin:

''(Ad), bana ve sevdiklerime yaptığın her şey için teşekkür ederim. Sana yaptıklarım için beni affetmeni diliyorum. 

Yeni bir ilişkiye başlamamıza izin ver... 

(Kendi adınız), seni seviyorum. Olağanüstü ve çok güzel bir insansın; seni onaylıyorum.'' 

Bu dua son derece basit, son derece sağlam, son derece etkilidir. 

Sizi incitmiş birine teşekkür ederek, kendinizi az da olsa o insanın yerine koyuyor; herkesin bizim bilemediğimiz dürtülerin etkisiyle hareket ettiğini ve başınıza gelen her şeyin kendi gelişiminiz ve iyiliğiniz için olduğunu anlıyorsunuz. 

Kendinizi affederek, ilişkide rolünüz olduğunu kabul ediyorsunuz. Kendinize kendinizi sevdiğinizi ve onayladığınızı söyleyerek, yaşamınızda size gerçekten yardımcı olabilecek tek insana -kendinize- güç katıyorsunuz.

3, irade, eylem ve görünmenin üçlü kutsal etkisini temsil ediyor. 

9, o kişi nedeniyle duyduğunuz üzüntü, kızgınlık ve dargınlığı sona erdiriyor. 

Duanın kendisi, hem kendinizi, hem de sizi inciten insanı yeni bir gözle görmenizi sağlıyor. 

Değiştirmeye çalıştığınız tek şey, kendiniz ve duygularınızdır. 

İlişkiye gelince, bekleyip görün. 

39 günün sonunda bu kişiye karşı neler hissettiğinize siz de şaşıracaksınız.” 

 Susie ve Otto Collins

26 Ocak 2011 Çarşamba

Seni Benim Kadar Seven Birinin Olursun Umarım


Vedalardan oldum olası hiç hoşlanmadım..kim hoşlanır ki...ilk gözağrımı yarın yeni sahibine teslim edeceğim...ayrılık anını düşünemiyorum bile ama bir karar verdim ve geri dönüşü yok...
Birlikte çok güzel anlar paylaştık...direksiyonuna geçtiğimde sanki bütün herşey geride kalır, sıkıntım dağılırdı...
Gri şimşeğimizdi o bizim...yeni sahibi de benim kadar sever umarım...


24 Ocak 2011 Pazartesi

Arkadaşım hayat bu daha ne olsun?




Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama, yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım, diye sevin.
Pencereni aç, yağmur da olsa fırtına da olsa nefes al derin derin
Yüzüne su çarpma adamakıllı yıka yüzünü serin serin
Geceden hazır olsun yarın ne giyeceğin.
Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart

Çek kızarmış ekmek kokusunu içine
Bak güzelim kahvaltının keyfine..

Ayakkabıların boyalı olsun kokun mis
Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin
Çık evinden neşeyle karşına ilk çıkana gülümse aydınlık bir gün dile
Sonra koş git işine dünden önceki günden
Hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla
Ohhh şöyle bir hafifle...

Bir güzel kahve ısmarla kendine seni mutlu eden sesi duymak için alo de
Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık
Yağmur varsa ıslan güneş varsa ısın hatta üşü hava soğuksa
Yürü yürürken sağa sola bak öylesine değil görerek bak
Çiçek görürsen kokla köpek görürsen okşa çocuk görürsen yanağından makas al..
Sonra şöyle bir düşün kimler sana yol açtı
Sen çok dar da iken kimler seni ferahlattı
Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?

Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi?
Hadi hemen uğrayabilirsen uğra arayabilirsen ara
Hatırlarını sor öyle laf olsun diye değil kucaklar gibi sor..

Bu sadece onların değil senin de yüreğini ısıtacak yüzünde güller açtıracak..
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun..
Yemeğin ne olursa olsun masanda illaki kumaş örtü olsun..
Saklama tabakları bardakları misafire
Sizden ala misafir mi var bu dünyada...
Ailecek kurulun sofraya öyle acele acele değil vazife yapar gibi hiç değil
Şöyle keyife keyif katar gibi lezzete lezzet katar gibi
Eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının..

Gece evinde dostların olsun
Sohbet mezen kahkahan içkin olsun
Arkadaşım hayat bu daha ne olsun?

Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!

[ Can YÜCEL ]

UĞUR MUMCU VE ALİ GAFFAR OKAN ANISINA



Söylenecek bu kadar çok şey varken bugün bu iki büyüğümüz mezarlarında huzur içinde yatsınlar diye susuyor ve sadece ruhları şad olsun diye dua ediyorum...
Sizlerin aramızdan ayıran zihniyet bugünlerde bizi bizden ayırma çabasındalar...Yattığınız yer cennettir eminim...

23 Ocak 2011 Pazar

ŞİDDET Mİ? AŞK MI?



Şiddet içerikli olduğu için mi yasaklanmış bu reklam afişi yoksa gerçek rahatsız mı etmiş bilemedim...Peki buradaki gerçek nasıl görünüyor size..eminim herkese farklı bir şeyler ifade ediyor...hepimiz ayrı pencereden bakıyoruz..tıpkı hayata baktığımız gibi...Bana görünen aşkın şiddeti...buradaki amaç adamı öldürmek değil benim gördüğüm...kanıyla canıyla kadına bağlamak...
Çok mu optimist bit bakış açısı..ama sanki kadın erkeğin kendine bağlanmasını sağlamak için dişiliğini kullanmış ve hedefi tam 12'den vurmuş...e topuklu ayakkabı hangi erkeği etkilemez ki ;)

BOB MARLEY NE GÜZEL SÖYLEMİŞ...




''O'nun ilk aşkı olmayabilirsin, son aşkı da;
hatta bir tanesi de, daha önce aşık oldu, tekrar olabilir.
ama şu an seni seviyorsa daha ne olabilir ki?
tıpkı senin gibi, o da mükemmel değil
ve ikiniz birlikte asla mükemmel olamayabilirsiniz...
 ama şayet o seni güldürebiliyorsa,
iki kez düşündürebiliyorsa
-kabul edersin ki; insanlar hata yaparlar-
onu seninle tutmaya çalış ve ona verebileceğin herşeyi ver.
 seni günün her anında düşünmüyor olabilir ama
sana kırabileceğini bildiği bir parçasını verecektir
-kalbini....
yaralama onu,
değiştirmeye çalışma,
 çözümlemeye kalkma
ve verebileceğinden fazlasını bekleme.
seni mutlu ettiğinde gülümse,
kızdırdığında fark etmesini sağla ve
yokken özlediğini bil...''

BOB MARLEY

FRİDA KAHLO...SENDEN NEDEN VAZGEÇTİĞİMİ BİLİYOR MUSUN?



Senden Neden Vazgeçtim Biliyor musun??
Kotu gunumde yanimda olmadigin zaman vazgectim.

Canin sıkıldığında benimle paylasmadigini,
kirilacak veya tedirgin olacak olsam bile dusuncelerini acikca soylemedigini anladigim zaman vazgectim.

Bana yalan soyledigini anladigim zaman vazgectim.
Gozlerime baktiginda kalbinle bakmadigini ve bana hala soylemedigin 
seyler Oldugunu hissettigimde vazgectim.

Her sabah benimle uyanmak istemedigini,
gelecegimizin hicbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.

Dusuncelerime ve degerlerime deger vermedigin icin vazgectim. 
Agrilarimi dindirecek sicak sevgiyi bana vermediginde vazgectim.
Sadece kendi mutlulugunu ve gelecegini dusunerek beni hice saydigin icin vazgectim.
Tablolarimda artik kendimi mutlu cizemedigim ve tek neden 'sen' oldugun icin vazgectim.

BENCIL OLDUGUN ICIN VAZGECTIM!!
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgecmem icin yeterli degildi, 
cunku sevgim yuceydi. 
Ama hepsini dusundugumde senin benden coktan vazgectigini anladim 

 Bu yüzden ben de senden vazgectim.

Frida Kahlo


DİPNOT: 

İstanbul'da 'Frida Kahlo ve Diego Rivera' Sergisi
Meksika'nın, Dünya Sanatına Kazandırdığı Frida Kahlo ve Diego Rivera'nın Eserlerinden Oluşan Sergi, Yarından İtibaren 20 Mart 2011 Tarihine Kadar İzlenebilecek...


Can Dündar...Hiç...




HİÇ
Hiç, bir insanı unutmak,
bir insandan vazgeçmek,
bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda
kaldın mı hiç?
Hani ölmüş gibi,
hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi,
her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip
ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi.
Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek,
ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana,
ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi
sen hala bu kadar sevgili iken?
Özlemek,
bu kadar özlemek,
etini kemiğini yakarcasına özlemek…
çok kötü değil mi?
Bu kadar özleyip onu görememek,
ona dokunamamak,
onu işitememek,
artik sonunun “Pi” hali değil mi? Biliyorsun değil mi?
Ne kadar umutsuz bir arayıştır o,
kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak
belki bir kez daha görebilmek için o yüzü,
belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek,
belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek,
belki şu an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak,
ne zordur değil mi?
Ne kadar eritir insanı farketmeden.
Sen de biliyorsun değil mi bunları?
Bir sinema koltuğunda sen de iki kişi gibi oturdun mu hiç?
Hiç iki kişi gibi zevk aldın mı bir konserden yalnız başına?
Güzel bir kafe keşfettiğinde,
güzel bir film seyrettiğinde,
güzel bir şarkı dinlediğinde,
güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi
paylaşamadığın için onunla.
Bir barın kalabalığında hiç yarım vücudunla sallandın mı ortada?
Hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildin mi?
Baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün
oldu mu hiç?
Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan
nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç?
Gözünün içine baka baka kolunu, bacağını kesen bir insanın yüzüne
sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar
oldu mu hiç?
Hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine
aşk şiirleri yazabildin mi?
Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara
feda oldun mu hiç?
İçinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin,
özlemini,
susuzluğunu,
açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç?
Kanayan yarasını gördüğün,
ama merhem olamadığın zamanlar.
Gücünün,
hani o tanrısal gücünün,
bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu
gördüğün zamanlar
oldu mu hiç?
Hiiiiiiiç…
Hiiç…
hiç…
bir hiç…

CAN DÜNDAR


20 Ocak 2011 Perşembe

GÜLÜMSE...



Gülümsemek her zaman kolay olmayabiliyor hayatın koşturmacası içinde...kabul ediyorum bazen çok kolay unutabiliyoruz..peki aslında bilmiyor muyuz bir saniye gülümsemek bütün kasları gevşetmeye yarayan tuhaf bir etkidir...
Gün ya da hafta ya da ay ya da son yıllar ne zamandır süregeldiğinin bir önemi yok ama eğer hayatımızda bir şeyler yolunda gitmiyorsa ve bu artık süreklilik arz etmeye başlamışsa belki de gülümsemeyi hep ihmal ettiğimiz içindir kim bilir...
Yok artık benim maddi sorunlarımın ya da şu an aklıma gelmeyen binbir çeşit olası sorunun çözüm yolu iki dudağın kulaklara doğru gevşemesi olacak değil ya dediğinizi duyar gibiyim...
Elbette değil kimi kandırıyoruz ki...sadece bir an küçücük bir an denemeye değmez mi...sıfır maliyet..hiç bir zararı yok..yan etkisi de yok..küçümencik bir gülümseme kendini iyi hissettirmeyecek mi görmeye değer...belki hayat felsefesi olur ne dersiniz...
En sıkıntılı anda durup kısa bir süre gülümsemeye çalışın tuhaf bir şekilde kendinizi iyi hissedeceksiniz....
Evet o anki sorun hallolmayacak...bir yerden ihtiyaç olan para çıkıp gelmeyecek belki, ya da ertesi günkü sınavın cevap anahtarı düşmeyecek elinize, ya da yetişmesi gereken projeniz kendiliğinden sabah hazır olmayacak, ya da hayatınızın aşkı kapıdan içeri girmeyecek.....sadece bir an her şey yolunda hissini yaşamak için bırakın dudaklar kulaklarla buluşsun...
Neden mi?? kendiniz için...bugüne kadar kendiniz için ne yapmadıysanız unutun ve bir başlangıç yapıp ilk tebessümü kendinize armağan edin...kendiniz mutlu hissetmezseniz çevrenizdeki kimseye mutlu hissettiremezsiniz...gülümsemek ilk adım olsun mutluluk için, gerisi çorap söküğü gibi gelecek inanın...

Hadi gülümseyin..kendiniz için bir şey yapmaya başlamış olun...Ben başladım...



4 Ocak 2011 Salı

çok çalıştım da ne oldu


Hani hep çok çalış öğütleri alırız ya büyüklerimizden...inanmayın sakın ne hale geliyor insan bir bilseniz...dünyam şaştı yıllardır..artık espri konusu olmaya başladım çevremde.çalış çalış nereye kadar diyen mi ararsınız...bu kadar parayı ne yapacaksın diyen mi...yorgunluktan erken çökme belirtileri,unutkanlık,halsizlik,kendine ayırdığın zamanda sadece uyuma isteği de cabası...
Sanki ben özlemiyor muyum o en keyifli öğrencilik yıllarımı, sorumlulukların sadece sınavlar olduğu, arkadaşlarınla,sevgilinle dilediğin kadar zaman geçirdiğin, sabahlara kadar ders çalıştığın hatta çoğu zaman çalışmayıp sohbetle kaynattığın günleri...tek yorgunluğunun spor sonrası olduğu, gözlerinin tek yorulduğu kaptırıp bitirmeye çalışırken elinden bırakamadığın geceler olduğu günleri nasıl özlemez ki insan...şimdi nerdeyse gazetenin kokusunu özlemiş durumdayım..vakit kaybı olmasın diye netten takip ettiğim birkaç tanecik köşe yazarı dışında kimse kalmadı...akşam haberlerini zaten stresim tavan yapmış bir de bu hükümeti saçmalıklarını dinleyemem diyerek kapattığım günlerin sayısı her geçen gün artıyor...
Bir de kalktım herşey çok yolundaymış gibi home ofis çalışmaya başladım...iyice ev kuşu oldum..he evet tek faydası trafik sorununu çekmeyen şanslı azınlık arasına katıldım...bugün ne giysem derdim kalmadı...çantamı değiştirdim mi...fön mü çekseydim..bütün bu sorunlar bitti gitti..ama özlüyorum resmen..tek derdim onlar olsaydı keşke...artık gecem günüm karmakarışık...gece yarısı bile tesadüf konuştuğum bir arkadaşım hala çalıştığımı duyunca ne diyeceğini bilemiyor....depresyonda mıyım acaba??
Siz siz olun unutmayın büyükler her zaman doğru söylemiyor...çok çalışıyorum evet söz dinledim ama sadece mutluluk için çok çaba harcıyor olsaydım...
Yanlışlık olmasın mutsuz değilim yani genelde değilim sadece sıkıldım çok...arkadaşlarıma,kendime vakit ayıramamaktan sıkıldım..
Bir gün herşey düzene girecek elbet...ve ben o gün için sabırsızlanıyorum adeta...
Kıssadan hisse : çalışmak hayattaki en güzel şey insanın başına gelebilecek ama asla ilk şey değil...kendinizi ihmal etmeden çalışmaya çalışın...

1 Ocak 2011 Cumartesi

YENİ YILIN İLK GÜNÜ



Yeni yılın ilk günü çok çok uzun yıllardır ilk kez yaptığım birşeyi yaptım yani koca bir HİÇ....
O kadar uzun zaman olmuş ki tv karşısında öylesine oturup boş boş vakit geçirmeyeli...
sanırım bu yıl çok ama çok keyifli geçecek, ne de olsa seneye nasıl başlarsanızz öyle devam eder derler dimi ama:))
Herkese bol keyifli, mutlu yıllar dilerim:)