Hepimizin hayatında "özlediği" bir şeyler vardır mutlaka..Bu geçmişte yaşamak ya da anılara takılıp kalmak gibi değil de daha çok geçmişte gülümseten anlara olan özlem, o anı ya da en azından benzerini yaşama isteği artık siz ne derseniz..ben özetle özledim diyorum bu günlerde...üstelik oldukça sıkça...
Bazı şeyleri oldum olası "zorunlu" olduğum için yapmaktan haz etmemişimdir bu aralar ise zorunlu olarak yoğun çalışmaktan haz ettiğim söylenemez...yorulmak değil sorun, ya da işimi sevmemek asla değil, kendi tercihim, hayatımın en önemli kararlarından biriydi üstelik..sorun şu ki "zorunlu" olmadan gece gündüz çalıştığım günleri özledim..stressiz, zevkle çalışmayı özledim bile diyebilirim..saatlerin nasıl geçtiğini anlamadığım, işlerin arasında boğulup yatağımda ertesi günkü iş programımı yaparken sızdığım günleri...çünkü o günlerde herhangi bir saat problemi olmadığı için ne kadar yoğun olursam olayım kendime mutlaka gün içinde zaman ayırır, motivasyonumu arttıracak şeyler yapardım...
Akşam üzerleri sahilde 1 saat bisiklete biner tekrar zevkle işimin başına döner geceleri devirirdim...
haftanın bir günü mutlaka alışverişe gider çoğunlukla da işim için gerekli malzemeleri almış olarak geri dönerdim...
hafta sonu geldiğinde arkadaşlarımla programlar yapar işimi aksatmamak için iş yerimde hazırlanır gecenin bir yarısı zor yetişir ama mutlaka sevdiğim insanlarla vakit geçirirdim...
haftada bir mutlaka gece matinesi de olsa sinemaya gider, filmin etkisinden ertesi gün de kurtulamaz hayal dünyasında yaşardım..
Geçen gece nereden geldiyse aklıma çok uzun zamandır hiç salıncağa binmediğim geldi..oysa ki ne çok severdim, ne zaman bir çocuk parkından geçsem deliler gibi koşar ve kendimi salıncakta buluverirdim...
Kulağıma taktım mı kulaklıklarımı sırtımda çantam, çantamda kitabım, saatlerce yürür sonra bir banka oturur sayfalarca okur saati unutur kalırdım...
Sınav zamanlarımı bile özlemişim inanır mısınız...sanki dünyanın en önemli işini yapar gibi bütün notlarımı,kitaplarımı hatta lise çocukları gibi renkli kalemlerimi alır en sevdiğim sahildeki kafeye gider saatlerce ders çalışır ve kendimi dünyanın en mutlu insanı sayardım...
Yıllar boyu aynı kafede rakamlarla boğuştuktan sonra bir anda çizim dosyalarımla gittiğimde elimdeki illüstrasyonları gören garson ne kadar şaşırmıştı...
Senelerce Bursa yollarında elimde valizim denizotobüsü iskelesinin yanındaki çay bahçesinde ajandama içimi dökmeyi özlemişim...dünyanın en özgür kızı benmişim hissini, sanki buralardan gidebilecek gücümün ispatıymış duygusunu özlemişim..o nedenledir ki diplomayı alıp da döndüğümde kabul etmem zaman almıştı ki hala sınav zamanları içim bir hoş olur...
Özlediğim çok şey var aslında her biri de yoğun işlerimin bir türlü düzene girememesinden sıkıldığımda aklıma gelen küçük kaçamaklarmış yazdıkça fark ediyorum....
Neyse ki sevdiği işi yapma özgürlüğü olan küçük şanslı gruptayım bu hayatta ya bir de öyle olmasaydı diye aklıma gelince şükretmekten kendimi alamıyorum..buradan çıkan sonuç şu ki işini ne kadar seversen sev kendini unutup ikinci plana attığın sürece geçmişindeki o en güzel anlar hep aklına gelecektir....
Bazı şeyleri oldum olası "zorunlu" olduğum için yapmaktan haz etmemişimdir bu aralar ise zorunlu olarak yoğun çalışmaktan haz ettiğim söylenemez...yorulmak değil sorun, ya da işimi sevmemek asla değil, kendi tercihim, hayatımın en önemli kararlarından biriydi üstelik..sorun şu ki "zorunlu" olmadan gece gündüz çalıştığım günleri özledim..stressiz, zevkle çalışmayı özledim bile diyebilirim..saatlerin nasıl geçtiğini anlamadığım, işlerin arasında boğulup yatağımda ertesi günkü iş programımı yaparken sızdığım günleri...çünkü o günlerde herhangi bir saat problemi olmadığı için ne kadar yoğun olursam olayım kendime mutlaka gün içinde zaman ayırır, motivasyonumu arttıracak şeyler yapardım...
Akşam üzerleri sahilde 1 saat bisiklete biner tekrar zevkle işimin başına döner geceleri devirirdim...
haftanın bir günü mutlaka alışverişe gider çoğunlukla da işim için gerekli malzemeleri almış olarak geri dönerdim...
hafta sonu geldiğinde arkadaşlarımla programlar yapar işimi aksatmamak için iş yerimde hazırlanır gecenin bir yarısı zor yetişir ama mutlaka sevdiğim insanlarla vakit geçirirdim...
haftada bir mutlaka gece matinesi de olsa sinemaya gider, filmin etkisinden ertesi gün de kurtulamaz hayal dünyasında yaşardım..
Geçen gece nereden geldiyse aklıma çok uzun zamandır hiç salıncağa binmediğim geldi..oysa ki ne çok severdim, ne zaman bir çocuk parkından geçsem deliler gibi koşar ve kendimi salıncakta buluverirdim...
Kulağıma taktım mı kulaklıklarımı sırtımda çantam, çantamda kitabım, saatlerce yürür sonra bir banka oturur sayfalarca okur saati unutur kalırdım...
Sınav zamanlarımı bile özlemişim inanır mısınız...sanki dünyanın en önemli işini yapar gibi bütün notlarımı,kitaplarımı hatta lise çocukları gibi renkli kalemlerimi alır en sevdiğim sahildeki kafeye gider saatlerce ders çalışır ve kendimi dünyanın en mutlu insanı sayardım...
Yıllar boyu aynı kafede rakamlarla boğuştuktan sonra bir anda çizim dosyalarımla gittiğimde elimdeki illüstrasyonları gören garson ne kadar şaşırmıştı...
Senelerce Bursa yollarında elimde valizim denizotobüsü iskelesinin yanındaki çay bahçesinde ajandama içimi dökmeyi özlemişim...dünyanın en özgür kızı benmişim hissini, sanki buralardan gidebilecek gücümün ispatıymış duygusunu özlemişim..o nedenledir ki diplomayı alıp da döndüğümde kabul etmem zaman almıştı ki hala sınav zamanları içim bir hoş olur...
Özlediğim çok şey var aslında her biri de yoğun işlerimin bir türlü düzene girememesinden sıkıldığımda aklıma gelen küçük kaçamaklarmış yazdıkça fark ediyorum....
Neyse ki sevdiği işi yapma özgürlüğü olan küçük şanslı gruptayım bu hayatta ya bir de öyle olmasaydı diye aklıma gelince şükretmekten kendimi alamıyorum..buradan çıkan sonuç şu ki işini ne kadar seversen sev kendini unutup ikinci plana attığın sürece geçmişindeki o en güzel anlar hep aklına gelecektir....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder