29 Kasım 2011 Salı

UĞRAŞMA BIRAK...


Erkek kadın ilişkilerine herkes kendi açısından bir bakış koyuyor ortaya..her iki taraf da karşı cinsi anlamadığından şikayet edip duruyor..her ne kadar çocukluğumdan beri erkekler arasında büyüdüm desem de, yeri geldiğinde en sağlam erkek muhabbetlerinde onlardan biri gibi bulunsam da,en ağır aşk acılarına şahitlik edip akıllar versem,yanlışlarını doğrularını olanca patavatsızlığımla yüzlerine vursam da, yaşadığım her olay bana diyor ki erkekleri anlamak için daha kırk fırın ekmek yemem lazım,kır dizini otur kenarda boşuna uğraşma, bu çaba nafile...






28 Kasım 2011 Pazartesi

GÖZARDI ETTİĞİMİZ BİR KAÇ ALTIN KURAL

Az önce listemde olan bir astrolog şöyle bir ileti yayınladı..."mutlaka okuyun çok önemli"... okudum ve paylaşmak istedim..evet çok önemli...bilip de uygulamada eksik kaldığımız, gözardı ettiğimiz bir kaç nüanstan söz ediyordu hayata dair...mutluluk belki de bu bir kaç altın kuralın ardında gizlidir, ne dersiniz?

İlk kural :
"Karşına çıkan kişiler her kimse, doğru kişilerdir. Bunun anlamı şudur, hayatımızda kimse tesadüfen karşımıza çıkmaz. Karşımıza çıkan, etrafımızda olan herkesin bir nedeni vardır, ya bizi bir yere götürürler ya da bize bir şey öğretirler.

İkinci kural :
"Yaşanmış olan her ne ise, sadece yaşanabilecek olandır. Hiç bir şey, hem de hiç bir şey yaşadığımız şeyi değiştiremezdi. Yaşadığımızın içindeki en önemsiz saydığımız ayrıntıyı bile değiştiremeyiz. 'Şöyle yapsaydım, böyle olacaktı' gibi bir cümle yoktur. Hayır, ne yaşandıysa, yaşanması gereken, yaşanabilecek olandır, dersimizi alalım ve ilerleyelim diye. Her ne kadar zihnimiz ve egomuz bunu kabul etmek istemese de, hayatımızda karşılaştığımız her olay, mükemmeldir."

Üçüncü kural :
" İçinde başlangıç yapılan her an, doğru andır. Her şey doğru anda başlar, ne erken ne geç. Hayatımızda yeni bir şeyler olmasına hazırsak, o da başlamaya hazırdır.

Dördüncü kural:
"Bitmiş olan bir şey bitmiştir. Bu kadar basittir.
Hayatımızda bir şey sona ererse, bu bizim gelişimimize hizmet eder. Bu yüzden serbest bırakmak, gitmesine izin vermek ve elde etmiş olduğun bu tecrübeyle ileriye doğru bakmak daha iyidir." 

Kendine iyi bak. Tüm kalbinle sev. Sonuna kadar hayatın tadını çıkar. Hayatındaki her gün bir hediyedir, kıymetini bil..!

26 Kasım 2011 Cumartesi

YAŞAM SANA GELMEYE HAZIR..YA SEN??


Her şey gelir. 
Sen sadece alacak kapasiteyi yaratırsın;
her şey gelir... Sen sadece kapıyı açarsın. 
Yaşam sana gelmeye hazır. 
Sen o kadar çok engel koyuyorsun ki! 
Yaratabileceğin en büyük engel de yaşamı kovalamak. 
Kovalamacan ve koşuşturman yüzünden yaşam ne zaman gelip de kapını çalsa sen evde olmuyorsun...
OSHO

BELKİ BİR GÜN ÖZLERSİN - CAN YÜCEL

 
 
BELKİ BİR GÜN ÖZLERSİN

Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!

Elbet alışırım,

Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanıma,
Kesin değil!

Henüz tanıştım,

Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda…
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!

Bir hayli kırıldım,

Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım…
Maziye hiç değil, an’a kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin, bana, her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına…
Bir hayli kırgınım…
Beni ben kırdım oysa,
İyi değil!

Galiba yoruldum,

Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum


Can Yücel

20 Kasım 2011 Pazar

İYİ Kİ DOĞDUN MAVİ GÖZLÜ DEV


BİR AYRILIŞ HİKAYESİ
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...
N.Hikmet

Bugün yani 20 Kasım 1901 Nazım Hikmet Ran'ın doğumgünü...Şiirleri ile yaşayan ve ölmeyen bir sevgiyi bir şiiri ile anmak istedim...İyi ki doğdun mavi gözlü dev...
Kaynak : http://siir.gen.tr/siir/n/nazim_hikmet/

17 Kasım 2011 Perşembe

BAHANEM ÇOK...

 
ben seni severim aslında da; 
düzenim bozulur diye korkuyorum...
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar.
sinemaya gitmeye el ele tutuşmaya falan kalkarız,
işin yoksa;saç tara,parfüm sık,küsmesi barışması,ayılması bayılması,ona baktın bunu süzdün tafraları...

HATTA;eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması...
bukadar ceremeye ne gerek var.
uzaktan sev yar uzaktan...

9 Kasım 2011 Çarşamba

1881-193∞



Nur içinde yat Ata'm...Sana olan özlemimiz asla bitmeyecek...Herşeyin yolunda olduğunu müjdeleyeceğimiz yıldönümlerinin hayali bize güç veriyor...
...İzindeyiz...

4 Kasım 2011 Cuma

BEKLE..BEKLE...BEKLE...


Şu hayatta en sevmediğim şey beklemek...Birini beklemek, haber beklemek hangi çeşidi olursa olsun beklemek beni yoruyor...Gel gör ki sürekli bir bekleme hali söz konusu..Bugün yine bekliyorum...neticesinin olumlu ya da olumsuz olması umurumda değil sadece ne olduğunu öğrenmek istiyorum o kadar...ne olduğunu bilip ona göre bir yol çizmek istiyorum ve evet kabul ediyorum olumlu olması için dün akşamdan beri dua ediyorum, kalbim sıkışıyor...

3 Kasım 2011 Perşembe

ZOR BU DEVİR...


Hastane günlerinde yıllar önce bir yılbaşı gecesi bıraktığım günlüğüme yeniden başladım..bu defa yepyeni bir defterim ve tertemiz sayfalarım var..güzel bir hismiş unutmuşum...
O kadar çok şeyle uğraşırken kendimi ihmal ettiğimin farkına vardım..kuru gürültülerin arasında kendi iç sesimi dinlemeyeli, özeleştiri yapmayalı uzun zaman olmuş...özlemişim...

İlk etkisi ne oldu dersiniz, hayatımda gereksiz olduğunu fark ettiğim herkesi bir bir eledim..bahar temizliği gibi bir şey oldu..hafifledim..ne kadar yorduklarını, yıprattıklarını anlamak için geç mi kaldım diye hayıflandım önce, sonra dedim ki kendime asla geç değil..hiç birşey için..


Sonra bir gerçek daha çarptı yüzüme, eski defteri okurken bir de baktım ki yaşanan aşklar ne kadar gerçekmiş, hala gülümsetebliyorlar..oysa ne cep telefonumuz vardı ne msn ne facebook ne twitter...offf böyle yazınca çok yaşlanmış gibi hissettim kendimi birden:) Yoktu ama yalan değil ki, ev telefonlarından sessiz aramalarımız vardı en fazla sesini bir iki saniye duymak heyecanlanmamıza...okul koridorlarında karşılaşmak kalbimizi yerinde çıkarmaya yeter de artardı....ne şiirler yazmışım hala aşk kokuyor...

Aşk mı bizi terk etmiş, biz mi yaşamayı unutmuşuz, duygularımız mı körelmiş ne olmuş böyle anlamak mümkün değil...Sadece hangi sınıfta olduğunu, nerde oturduğunu, adını-soyadını bilmek yeterdi aşık olmaya hatta bazen onlara bile gerek kalmazdı bir bakışına, bir gülümsemesine ne hayaller kurulurdu şimdi yedi ceddini, an be an fotoğraflarını, hangi konuda ne düşündüğünü, bütün zevklerini bir iki tıkla önümüze serilen hiç kimse ile o heyecanlar yaşanmıyor...

Bu kadar güven sorunu da yaşamazdık eskiden...ne görüyorsak o kafiydi...şimdi anlatılan her şeye şüphe ile bakar olduk..ne de olsa ne bilmemizi istiyorsa onları anlatıyor karşımızdaki..gel de güven...

Çok da uzak geçmişte değildi bu güzellikler, 2000'li yıllara ramak kala lise sıralarındaydı ne çabuk geçti zaman, ne ara değiştik..çirkinleştik hep birlikte...

Aşk..aşk diye inleyip dururken ne ara aşkla meşki bu kadar yozlaştırdık..şimdi çık dışarı sor 10 kişiye, erkek-kadın fark etmez üstelik...herkes mecnun misali dolaşır ortalarda leylasına hasret...herkes bu kadar doğru kişiyi ararken, herkes bu kadar yalnız, bu kadar aşksızken nasıl oluyor da hiç biri birbirine denk düşmüyor...

Üstelik bir kötü yanı daha var sanal ilişkilerin, bir erkekle bir kadın arkadaş da olamıyor..çünkü bilmiyor, hiç görmemiş, mimikleri nasıldır, konuşurken espri mi yapıyor nedir durum belli değil..ee ne oluyor yazılan her şey bir şekilde ima mıdır diye üstüne alınıyor..al sana koca bir karmaşa...anlat derdini hayır gerçekten arkadaş olarak yaklaşıyorum ben sana inan başka bir ima yok yazdıklarımın altında diye...

Zor arkadaş zor...aşk da zor bu devirde, arkadaşlık da zor...